Nobel Edebiyat Ödülü sahibini buldu: Annie Ernaux
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü’ne Fransız yazar ve edebiyat profesörü Annie Ernaux’yu layık gördü.

 
Akademi, ‘kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmasını ve kolektif kısıtlamalarını cesaretle ve klinik bir keskinlikle açığa çıkardığı için’ ödülü Ernaux’ya verdiğini açıkladı.
 
 
Sınıf çatışması, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, ölüm ve yaşlılık gibi temaları kendi deneyimleri üzerinden aktarmasıyla tanınan yazarın Türkçe’de yayımlanmış dört eseri bulunuyor: ‘Seneler’, ‘Boş Dolaplar’, ‘Babamın Yeri’ ve ‘Yalın Tutku’.
 
Ernaux ‘Babamın Yeri’nde, babasının hayatı ve ilişkilerine odaklanıyor. Babasının işçilikten küçük esnaflığa geçişini, toplumdaki konumunu ve kendisiyle ilişkisini irdeleyerek bir ‘sınıf’ hikayesi anlatıyor. Ernaux bu kitabıyla Renaudot Ödülü’ne layık görülüyor.
 
‘Yalın Tutku’da da hangi toplumsal konuma ait olursa olsun, tutkunun kişinin iradesini hiçliğe indirgeyip körleştirebileceğini anlatan bir yüzleşme yapıyor. Ernaux sade üslubuyla cinsellik temelinde kurulan bir ilişkinin dinamiklerini, beklentilerini, arzulanan erkeğin varlığıyla özdeşleşmedikçe katlanılmaz olan günlük işleri, sıradan olayları cesurca ortaya koyuyor. 
 
 
Özyaşam öyküsünü anlattığı ‘Seneler’i yazarken ise anlatacağı her dönem için bir fotoğraf seçiyor ve yine her dönemi aile yemeğiyle sonlandırıyor. Ernaux, Seneler için bir söyleşisinde “Kadının bireysel hafızasını, şimdisini ve geleceği nasıl gördüğünü anlatmaya yarayan fotoğraflar kullandım” diyor.
 
Eseri sinemaya uyarlandı
 
Ernaux’un aynı adla sinemaya da uyarlanan otobiyografik romanı L’Evenement (Kürtaj), geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde ‘Altın Aslan’ ödülünü kazanmıştı.
 
 
Virginia Woolf hayranı
 
Ernaux, Flaubert ve Virginia Woolf hayranı. Woolf’un en sevdiği kitabının Dalgalar olduğunu söyleyen Ernaux nedenini şöyle açıklamıştı: “Woolf anlatı biçimini yeniliyor, ‘ben’i merkezden çıkardığı kolektif bir kitap yaratıyor. Georges Perec’in de benim için anlamı büyük. Bir de tabii kendini kadın olarak inşa etme konusunda Simone de Beauvoir ve Bulantı’daki Sartre. Dönemimizden Virginie Despentes’ı ve Edouard Louis’yi çok seviyorum…”

Diğer Yazılarımız