'Daha iyisi için imkan bulana kadar Montrö'ye bağlılığımızı sürdürüyoruz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 104 emekli amiralin Montrö anlaşması, Kanal İstanbul ve TSK'nın kadrolarıyla ilgili yayınladığı bildirinin ardından açıklamalarda bulundu. Amirallere sert tepki gösteren Erdoğan, "Her şeyden önce bir gece yarısı yapılan bu eylem kesinlikle art niyetli bir girişimdir" dedi. Erdoğan sarıklı amiralle ilgili de "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız" ifadelerini kullandı.

104 emekli amiralin cumartesi gecesi yayımladığı bildiri gündemdeki yerini koruyor. Siyasi partilerden art arda açıklamalar gelirken, AKP perşembe günü yapılacak olan MYK toplantısını bugüne aldı.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Beştepe’de bugün konuyla ilgili bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıya Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Deniz Kuvvetleri Komutanı da katıldı.

 

“KESİNLİKLE ART NİYETLİ”

Yaklaşık 2 saat 10 dakika süren toplantının ardından kameralar karşısına geçen Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

 

*Az önce yaptığımız toplantıda iki gündür ülkemizi meşgul eden bir mesele ile ilgili tartışmaları ayrıntılarıyla değerlendirdik. Her şeyden önce bir gece yarısı gerçekleştirilen bu eylem hem üslubu hem yönetimi hem de yol açacağı açıkça belli olan tartışmaları itibari ile kesinlikle art niyetli bir girişimdir.

 

*Emekli amirallerin vazifesi; 104 tanesi bir araya gelerek siyasi bir tartışma konusunda darbe imaları içeren bildiriler yayınlamak değildir.

 

*Aynı şekilde hiçbir emekli kamu görevlisinin de topluca böyle bir yola tevessül etme hakkı yoktur. Biz bu amirallerin, diplomatların ve diğerlerinin son dönemde Suriye'den Libya'ya, Doğu Akdeniz'den Ege'ye, Kıbrıs'tan Karabağ’a kadar verdiğimiz mücadelelerin hiçbirinde bir araya gelerek ülkeleri için destek bildirisi yayınladıklarını görmedik.

 

“ÜZÜNTÜYLE TAKİP ETTİK”

*Yine bunları FETÖ’cü hainlerin başlattıkları 15 Temmuz darbe girişimine karşı milletimizin yanında yer alırken de görmedik. Tam tersine imza sahibi amirallerden bazılarının geçmişten bugüne ülkemizin hak ve menfaatleri aleyhine medyada verdikleri demeçleri, sergiledikleri duruşları üzüntüyle takip ettik.

 

*Tartışmanın sebebi kesinlikle ifade özgürlüğü meselesi değildir. Buradaki isimlerin bir kısmı aynı görüşleri çeşitli medya mecralarında ve siyasi zeminlerde uzun süredir dile getirmektedir.

 

“BUNUN ADINA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DİYEMEYİZ”

*Hiçbir isme medyadaki ve siyasi alandaki açıklamaları sebebiyle herhangi bir soruşturma açılmış veya benzeri işlem yapılmış değildir ancak geçmişi darbeler ve bildirilerle dolu bir ülkede bir gece yarısı 104 emekli amiralin böyle bir girişimde bulunması asla kabul edilemez.

 

*Bunun adına ifade özgürlüğü diyemeyiz. İfade özgürlüğü ‘aksi halde’ diyerek başlayan ve ülkenin seçilmiş yönetimini darbeyle tehdit eden cümleleri de kesinlikle kapsamaz.

 

“SALDIRI OLARAK KABUL EDİLİR, AYNI MUAMELEYE MARUZ KALIR”

 

*Bu tarz ifadeler dünyanın her yerinde demokrasiye hukuk devletine milli iradenin üstünlüğüne saldırı olarak kabul edilir ve aynı şekilde muameleye maruz kalır.

 

*Yayınlanan bildirinin milletimiz nezdinde bu derece sert tepki görmesinin bir diğer sebebi de çok daha büyük bir kampanyanın parçası olarak algılanmış olmasıdır.

 

*Eski diplomatlardan, eski milletvekillerinden ülkemize karşı husumetleri ile bilinen sözde aydınlardan oluşan kimi kesimler bir süredir benzeri söylemlerle yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı hedef almaktadır.

 

*Üstelik bunların çoğu da ülkede dikilitaşı olmayan millete zerre faydası dokunmamış kişilerdir. Maalesef siyasetçilerimizden bazıları da bu kirli kampanyaya destek vererek adeta kendilerini inkar etmektedirler.

 

“KARŞI DURUŞ SERGİLEMELERİNİ BEKLERDİM”

*Bildiri yayınlanır yayınlanmaz tüm siyasetçilerin kararlı bir şekilde ve en yüksek seste karşı duruş sergilemelerini bu noktadaki duruşlarını güçlü bir şekilde beklerdim eğer böyle yapmış olsalardı bugün burada sadece milli iradeye verilen desteğe teşekkür için huzurlarınızda bulunacaktım.

 

*Ülkemizde yapılan tüm darbelerin vesayetin milli irade üzerinde kurduğu takım çabalarının hepsinin demokrasi karşıtı tüm bildirilerin özellikle arkasında yer alan bir zihniyet bu defa da safını aynı istikamette belirlemiştir.

 

*Girdiği her seçimde milletimizden gereken mesajı almış olmasına rağmen küçük örgütlü bir kesimin kontrolünden çıkmayı başaramayan ana muhalefet partisini bir kez daha demokrasiden yana tutum almaya çağırıyoruz.

 

“HADLERİNİ MİLLETİMİZLE BİRLİKTE GÖSTERECEĞİZ”

*Buna karşılık yapılan açıklamayı hak ettiği cevabı vererek milli iradeden yana tavır koyan tüm siyasi parti liderlerine ve temsilcilerine, yargı kurumlarına, üniversitelere, illerimizdeki sivil toplum kuruluşlarına da ayrıca şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

 

*Her zamanki gibi bizim muhatabımız doğrudan milletimizdir. Bugün de yaşananların muhasebesini milletimizle birlikte yapmak, yol haritamızı milletimizde paylaşmak üzere bir araya geldik. Milletin seçtiği yönetimi tehdit etme cüretini gösterenlere hadlerini yine milletimizle birlikte göstereceğiz.

 

*Bazılarının yapılan işi ‘bunda büyütülecek ne var’ diyerek küçümseme yoluna gittiklerini görüyoruz. Türkiye'de demokrasiye yönelik her saldırı bu tarz bildirilerin ardından gelmiştir. 27 Mayıs'ta merhum Menderes'e böyle yapmışlar, 12 Mart yönetimi yine bir bildiriyle müdahale etmiştir. 12 Eylül'den önceki hükümetleri aynı şekilde tehditle sindirmeye çalışmışlardır.

 

*28 Şubat'ta ülkenin meşru yönetimine bu pervasızlıkla saldırmışlardı. Kendi hükümetlerimiz döneminde ise bu tür girişimlere karşı en ağır tepkiyi ortaya koyduğumuz için gerisini getiremediler. 15 Temmuz gecesi silahlı darbe denediler ama milletimizin şanlı direnişi karşısında gün ağarırken kuyruklarını kıstırıp kaçmak mecburiyetinde kaldılar.

 

“GEREKEN HER TEDBİRİ UYGULAMA KARARLILIĞIMIZI ORTAYA KOYUYORUZ”

*Milli iradeye yönelik açık tehditler karşısında derhal ve en etkin şekilde tavır alınmadığı taktirde işin sonunun nereye varabileceğini milletimiz yakın tarihinden çok iyi biliyor. İşte bu sebeple yayınlanan bildiriyi özellikle dikkate alıp gereken her tedbiri uygulama kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.

 

*Elbette bu meseleyi siyasi istismar aracı hale getirmek isteyenler çıkacaktır. Onlarla da sandıkta hesaplaşacağız. Milletimiz kimin demokrasinin ve hukuk devletinin yanında durduğunu, kimin darbecilerin ve vesayetçilerin koltuğun altına girdiğini görüyor.

 

*İnşallah 2023 seçimlerinde tüm bu yaşananları milletimizin takdirine sunacak, istiklal ve istikbal yolunda verdiğimiz mücadelenin neticesini hep birlikte takip edeceğiz.

 

*Yapılan açıklamada iki temel iddia ortaya konmaktadır. Birincisi Montrö anlaşmasının tartışmaya açılmasıdır, ikinci iddiaysa basınında ve sosyal medyada yer alan bazı görüntülerdir.

 

*Bilindiği gibi İstiklal savaşımızın ardından kimi konularla birlikte boğazların statüsü ile ilgili sorunun çözümü de sonraki yıllara bırakılmıştı. Uzun görüşmelerin ardından ikinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde 1936 yılında bir kısmı da boğazlarla doğrudan ilgisi olmayan kimi devletlerle Montrö sözleşmesini imzaladık.

 

“SÖZLEŞMEYE BAĞLILIĞIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”

*Hiç şüphesiz boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyon yerine pek çok sınırlamayla da olsa Türkiye’ye bırakan bu sözleşme, dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır. İmzalandığı tarihten bugüne kadar boğazlarda bu sözleşmeye uygun olmayan pek çok tartışmalı hususla karşılaştığımız da bir gerçektir.

 

*Boğazlardaki gemi trafiğinin güvenliğini tehdit edecek veya ciddi vakit kayıplarına yol açacak düzeye ulaşmış olması da meselenin ayrı bir boyutudur. Her şeye rağmen Montrö'nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye bağlılığımızı sürdürüyoruz.

 

*Peki şu anda konumuz olan Montrö tartışması nereden çıktı? İmzaladığımız tarihten beri bu sözleşmeyle ilgili akademi dünyasından, medyadan diplomasiden, askeri cenahtan pek çok görüş ortaya konmuştur.

 

*Bugün de sözleşmeye tüm boyutlarıyla tartışılmaya devam etmektedir. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldığı günlerde Meclis başkanımıza bu çerçevede Montrö örneği verilerek bir soru yöneltilmişti.

 

*Kendisi de bir hukukçu olan meclis başkanımız tamamen teorik olduğunu belirten bir cevap vererek konuyu izah etmiş fakat Montrö'den çekilme diye bir durumun olmadığını da açıkça belirtmiştir.

 

“BUNUN MECRASI BİLDİRİ YAYIMLAMAK DEĞİLDİR”

*Eskiden beri süren bu tartışmanın akademik açıdan teorik bir yaklaşıma konu edilmesi emekli amirallerin bir araya gelerek yayınladıkları bildirinin omurgası haline dönüştürülmüştür. Şayet amaç Montrö Sözleşmesi ile ilgili tartışmaya katkı sağlamaksa bunun mecrası bildiri yayınlamak değil akademik dünyada ve medyada görüş ifade etmektir.

 

*Bu zaten yapılmaktadır. Hiç kimse akademideki medyadaki siyasi alandaki tartışmalar sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış meseleyi başka mecralara çekmeye çalışmamıştır.

 

“KANAL İSTANBUL, BOĞAZDAKİ EGEMENLİK HAKLARIMIZI GÜÇLENDİRECEK”

*Türkiye Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı'ndaki deniz trafiği yükünü hafifletirken Montrö’deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır.

 

*Bu bizim egemenlik mücadelemizdir. Peki biz şu anda İstanbul Boğazı'nda egemen miyiz? Maalesef… Bir başka ifadeyle Kanal İstanbul, boğazdaki egemenlik haklarımızı güçlendirecek bir projedir.

 

*Atatürkçülük ve cumhuriyetçilik adına Türkiye'nin milli egemenlik haklarını tahkim edecek böyle bir projeye karşı çıkanlar, en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır.

 

“SÖZLEŞMEDEN ÇIKMA GİBİ BİR NİYETİMİZ YOK”

*Cumhurbaşkanı ve ülkenin en büyük partisinin genel başkanı olarak vazifem Türkiye'nin ve Türk milletinin hak ve menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Montrö Sözleşmesi’nden çıkma ile ilgili hala hazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır.

 

“SÖZLEŞMEYİ GÖZDEN GEÇİRMEKTEN ÇEKİNMEYİZ”

*Ama gelecekte bir ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekilmeyiz. Bunları da uluslararası anlaşmaya ya da tartışmaya açarız.

 

SARIKLI AMİRAL AÇIKLAMASI

*Bildirideki ikinci mesele konusunda ise biraz önceki toplantının açılış konuşmasını da belirttim şu hususları buradan milletime duymak istiyorum.

 

*Biz geçmişte cübbeleri ile seçilmiş hükümete karşı düzenlenen mitinglere katılan rektörlere demokrasi ve hukuk adına karşı çıkmıştık. Geçmişte cübbeleri ile siyasi iktidarı hedef alan brifinglere iştirak eden yargı mensuplarını da demokrasi ve hukuk adına eleştirmiştik.

 

*Yine biz geçmişte üniformalarıyla milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını demokrasi ve hukuk adına doğru bulmadığımızı açıkça söylemiştik.

 

“FOTOĞRAF VEREN ASKERE OLUMLU BAKMADIK, BAKMAYIZ”

*Bugün de aynı yerdeyiz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız.

 

*Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir. Söz konusu görüntünün yayınlandığı gün Türk Silahlı Kuvvetlerimiz zaten kendi içinde çok yönlü bir idari soruşturmayı başlatmış ve sonuçlandırmıştır.

 

*Halen konu üzerinde çalışan Milli Savunma Bakanlığımız da kendi üzerine düşeni yapacaktır. Bizim de yanlış bulduğumuz bu görüntünün ülkenin ve milletin topyekûn huzursuzluğuna yol açacak bir bildirinin bahanesi olarak kullanılmasını ise kesinlikle art niyetli görüyoruz.

 

*Aynı şekilde tamamı da yalan veya yanlış olan bilgilerle Milli Savunma üniversitemizi laiklik ve Atatürkçülük tartışmalarının içine çekmeye çalışanlar da sinsi gayeler taşıyor. Geçmişte darbe imalarını ‘subaylar rahatsız’ diyerek ifade edenlerin Milli Savunma üniversitemiz sayesinde artık bu imkandan mahrum kalınca işi emekli amirallere havale ettikleri anlaşıyor.

 

“ANAYASAYA AÇIK BİR TEHDİTTİR”

*Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum demokrasi ve hukuk içinde çözülecek meselelerin darbe imalı bildirilerin bahanesi haline dönüştürülmesi siyasi otoriteye rağmen anayasaya bağlılık göstergesi değil tam tersine anayasaya yönelik açık tehdittir.

 

*Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye'nin darbe dönemlerinin ürünü bir anayasadan yeni ve sivil bir anayasa geçiş ihtiyacını ispatlamaya yeterlidir.

 

*Türkiye'nin geleceğine umutla bakmaya en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde milletimizin özellikle de gençlerimizin morallerini bozacak hiçbir hareketi müsamaha ile karşılayamayız.

 

ÇARŞAMBA GÜNÜ AÇIKLAMA YAPILACAK

*Çarşamba günü Türkiye ekonomisinin salgın şartlarında hangi başarıları ortaya koyduğunu ayrıntılı şekilde milletimizle paylaşacağım. Kendi ülkelerinin ve milletinin felaketinden iktidar devşirme peşinde koşan muhterisleri milletimizin takdirine havale ediyoruz.

 

*Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat Cumhuriyet Halk Partisi'nin üyesi olan; kendisi, karısı, oğlu, şusu, busu olanlar var. Bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz.

Diğer Yazılarımız