DSP'den Milli Seferberlik çağrısı
Demokratik Sol Parti Başkanlık Kurulu Genel Başkan Önder AKSAKAL başkanlığında video konferans yoluyla 1 Nisan 2020 Çarşamba günü toplantı gerçekleştirdi.

Toplantıda yapılan görüş, değerlendirme ve öneriler sonrasında yayınlanan bildiri şöyledir;
 
Dünya Sağlık Örgütü tarafından COVID-19 salgınıyla ilgili olarak yapılan Pandemi ilânını takip eden süreçte Cumhurbaşkanı ve Hükümet olarak ortaya konulan tedbirlerin büyük çoğunluğunun olumlu ancak yetersiz olduğu konusundaki görüşlerimizi daha önce de hatırlatmıştık. Ancak bugün itibariyle gerek iktidar, gerekse ana muhalefet ekseninde yaşanan olayların, konunun ciddiyetinden uzaklaşma eğilimi göstermesi sebebiyle Demokratik Sol bakış açısıyla yeniden bazı uyarıları yapma zarureti doğmuştur. Bu nedenle, Türkiye’nin etkin gündemi COVID-19 salgını süreci başta olmak üzere diğer konuların da ele alındığı toplantıda aşağıdaki hususların kamuoyu ile paylaşılması kararlaştırılmıştır.
 
Ülkemiz ve dünya, Koronavirüs salgını sebebiyle tarihsel önemde bir sıkıntılı süreç yaşamaktadır. Yaşanan sıkıntıların temelinde ise uygulanan yanlış ekonomi politikaların olduğu gerçeğini bir kez daha belirtmek zorundayız. Türkiye artık dünyada da vazgeçilmeye başlanılan neoliberal politikaları terk edip ivedilikle demokratik sol politikaları hayata geçirmelidir. Basit bir örnek vermek gerekirse, salgın hastalıkla mücadele esnasında yaşadığımız ve ihtiyacımız olan alkol maddesinin eksikliğinin esasen gözü kapalı satılan Şeker Fabrikaları’nın yokluğundan kaynaklandığı gerçeğini ve buna benzer daha birçok yanlış tasarrufları, iktidarı elinde bulunduran siyasi iradenin artık kabul etmesi gerekir.
Salgını yavaşlatabilmenin ve nihayete erdirebilmenin en önemli yolunun elbette toplumsal hareketliliği ve teması yok etmekten geçtiği tartışmasızdır. Ancak kamuoyunda türlü televizyon kanallarında ileri-geri görüş beyan edenleri bir araya getiren reyting heveslisi programların yarattığı kargaşa ve sunî panik havasından da toplumun kurtarılması şarttır.
Devletimiz öncelikle kendi halkımızı ve kendi kaynaklarımızı korumak mecburiyetindedir. Bu açıdan da milliyetçi – vatansever – halkçı bir temelde önlem ve uygulamaların hayata geçirilmesi elzemdir.
Son günlerde özellikle başta ana muhalefet yandaşı kesimler olmak üzere ısrarla bir sokağa çıkma yasağı ilân edilmesine yönelik taleplerin yoğunlaştırılması ve sürekli gündemde tutulması, fırsatçı bir yaklaşımla “Merkezi Hükümet” , “Yerel Hükümet” gibi tanımlamaların tartışmaya açılmaya çalışılması, virüs salgının yaratacağı sonuçlardan daha vahim bir sürecin başlatılmasına yönelik stratejik girişim olarak değerlendirilmelidir. Bu tip stratejilerin toplumda bir sosyal patlamayı besleyeceğini göz önünde tutarak, buna eğilimli kesimleri teşvik edecek şekilde davranışlardan kaçınılması konusunda herkesin aklıselim davranması gerektiğine inanıyoruz.
Top yekûn bir sokağa çıkma yasağının getirilmesi yerine, sokağa çıkışın etkili şekilde kontrol altına alınması için net ve kesin tedbirlerin ortaya konulması, koruyucu hizmetler başta olmak üzere Devlet’in varlığını, milletin birliğiyle perçinleyecek uygulamaların hayata geçirilmesinin daha önemli olduğunu düşünüyoruz.
Hükümet tarafından alınan önlemlerin yetersizliği tartışmasızdır. Salgına karşı alınan önlemler en çok emeğiyle geçimini sağlayan toplum kesimlerini sıkıntıya düşürmektedir ki, bu kesim sadece sigortalı ve devlet kayıtlarında yer alan insanlardan müteşekkil değildir. Çok önemli bir oranda kayıt dışı çalışanlar Zira ortaya konulan önlemler “resmi olarak” bu kesimleri kapsamaktan uzaktır.
Toplumun sığınacağı tek bir kapı vardır, o da Anayasal kapsamda sosyal devlet kapısıdır! Dolayısıyla devlet, halkına bu güvenceyi verdiği gibi aynı zamanda hissettirmelidir.
Virüsten korunma tedbirleri arasında maske kullanmak elbette önemlidir ancak maskeli siyaset kabul edilemez. Bu anlamda şunu çok iyi bilmeliyiz ki; Devlet sadaka istemez! Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlüdür ve büyüktür! Bir taraftan Cumhurbaşkanı, diğer taraftan bazı Büyükşehir Belediye Başkanlarının karşılıklı yardım kampanyası yarışı içine girmeleri en hafif deyimiyle asil Türk milletinin dünya devletleri karşısında gücünü tartışmaya açar. Hele hele, inancımızın bir gereği olan Ramazan ayında yapılacak fitre – zekât hayırlarının muhtaç kişiler yerine devlet sorumluluğundaki işlerde kullanılmak üzere yardım hesaplarına yönlendirilmesi, toplumda ciddi bir inanç travması yaratır ki, böyle bir durum belki de salgının etkilerinden daha tehlikeli sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilecektir.
Bağış, kişisel bir tercih ve iradedir. Bunun belirli kalıplara sokulması yanlıştır. Sayın Cumhurbaşkanı diğer bazı konularda olduğu gibi kendisine yanlış önerilerde bulunabilen danışmanlarını dikkatle değerlendirme mecburiyetindedir.
Demokratik Sol Parti olarak, ülkenin ve toplumun bugün içinde bulunduğu durumun vahameti, önemi ve boyutları itibariyle mevcut hükümet yapısıyla ve tek bir siyasi irade eliyle selâmete çıkabilmenin mümkün olmadığını önemle vurgulamak isteriz.
Konu bir siyasi parti sorunu olmaktan çok uzakta, artık MİLLİ SEFERBERLİK ilânını gerektirecek boyutlara ulaşmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı anayasal olarak kendi başkanlığında, bugün itibariyle seçimlere katılma yeterliliğine sahip siyasi partilerden temsilcilerin yer alacağı bir MİLLİ HÜKÜMET kurmalı, bu yolla toplumun bütün kesimlerinin elini taşın altına koymasını sağlamalıdır. Yaşananlar bir parti meselesi değildir.

Diğer Yazılarımız