Emek ve Özgürlük ittifakı, kuruluşunu ilan etti
HDP, EMEP, TİP, TÖP, SMF ve EHP’nin oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen etkinlikle kuruluşunu duyurdu, deklarasyonunu kamuoyu ile paylaştı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Emekçi Hareket Partisinin (EHP) bir araya gelerek oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, kuruluşunu ilan etti. İttifakın deklarasyonu da etkinlikte açıklandı.
İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde saat 15.30’da başlayan halk buluşmasında ittifak içindeki siyasi partilerin genel başkanları, sözcüleri ve eş genel başkanları birer konuşma yaptı ve ittifakın programının çerçevesi kamuoyuna duyuruldu.
6 partinin genel başkanları, salondaki yerlerini aldı. (BirGün)
6 partinin genel başkanları, salondaki yerlerini aldı. (BirGün)
Direnişteki ETF işçileri, açıklamanın yapılacağı salona "Birleşe birleşe kazanacağız", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" sloganlarıyla girdi. Direnişteki İBB işçileri de salona "Direne direne kazanacağız" sloganlarıyla girdi. Üzerlerinde 'hasta tutsaklara özgürlük' yazılı önlükleri ve beyaz tülbentleri ile salona giriş yapan Barış Anneleri 'barış hemen şimdi' sloganları ile karşılandı.
‘YENİ ZAFERİMİZ 7 HAZİRANLAR KADAR YAKINDIR’
İttifakın bileşenlerinden HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, yaptığı konuşmada tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Aysel Tuğluk'a selam gönderdi. Buldan, "Bugün demokrasi için önemli bir gün. Farklılıklarımızla, coşkumuzla, kararlılığımızla ve çözüm gücümüzle gümbür gümbür geldiğimizi gösterdiğiniz önemli bir gün. Kutlu olsun" dedi.
Buldan, şu ifadeleri kullandı:
"Değiştirmeye geliyoruz, yeni bir başlangıç yapmaya geliyoruz. Demokrasinin önündeki tüm kilitleri hep birlikte açmaya geliyoruz. Hedefimiz, gerçek demokrasi, yolumuz üçüncü yoldur. Çözüm için gerekli olan irade de coşku da kararlılık da bizdedir, bu salondadır, sizlerderdir, hepimizdedir. Çünkü yolumuz Mahirlerin, yolumuz İboların, yolumuz Mazlumların, yolumuz Musa Anterlerin, yolumuz Deniz Poyrazların yoludur. Mirasımız Seyit Rızaların, Denizlerin idam sehpalarındaki dik ve onurlu duruşudur. Yeni zaferimiz 7 Haziranlar kadar yakındır. "
"BARIŞIN HAKİM OLDUĞU BİR COĞRAFYA YARATMAK İÇİN GELİYORUZ"
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın konuşmasının ardından Mithat Sancar söz aldı. Sancar, "Savaşların değil barışın hakim olduğu bir toprak, bir coğrafya yaratmak için geliyoruz" dedi.
Sancar, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
"İddiamız da hedefimiz de büyüktür. Dolayısıyla yürüyüşümüz de çok büyük olacaktır. Savaşların değil barışın hakim olduğu bir toprak, bir coğrafya yaratmak için geliyoruz. Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi için geliyoruz. Onarıcı bir adaleti, kanayan tüm yaralarımızı sarmak için hayata geçirmek için geliyoruz. Toprağımızı, suyumuzu, ağaçlarımızı talandan kurtarmak için geliyoruz. Ve güzel sabahlara güneş olmak için hep birlikte yola çıktık geliyoruz. Rant ve yolsuzluk kanallarını kapatmak için geliyoruz. Emine annenin, Çorlu annelerinin, Roboski ailelerinin, Soma ailelerinin, Cumartesi Anneleri'nin adalet arayışındaki, Barış Anneleri'nin ve onların haykırdığı adaleti yaşanır bir hale getirmek için geliyoruz. Kadınlar için geliyoruz, saçı göründüğü için katledilen Mahsa Amin’iye can olmak için geliyoruz. Gençlerin özgürlüğü için geliyoruz. Gençlerin yarınları ve geleceği için geliyoruz. Sevgili işçiler sizler için geliyoruz. Sevgili emekçiler sizler için geliyoruz. Kayyum rejimini darbeler mezarlığına gömmek için geliyoruz. Çözüm de çözüm gücü de biziz. Bizim hikayemiz güzel ve aydınlık günlerle buluşma hikayesidir. Hoş geldin demokrasi adalet ve barış demek için günler yakındır. Yolunuz ve yolumuz açık olsun."
AKDENİZ, AMİNİ'NİN FOTOĞRAFIYLA SAHNEYE ÇIKTI
Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz konuşması sırasında İran'daki direnişi Farsça selamladı. Elinde Mahsa Amini'nin fotoğrafı ile kürsüye çıkan Akdeniz, Farsça "İran’daki kadınların ve halkın özgürlük mücadelesini selamlıyoruz. Yaşasın enternasyonal dayanışma" dedi.
İttifakın deklarasyonunu ortaya koyduğuna dikkat çeken Akdeniz, “Ne tek adam yönetimi ne restorasyoncu yönetim diyoruz. İki kutuplu burjuva siyasete hayır diyoruz. Meydan boş değil, emek geliyor, özgürlük geliyor” dedi. Yürüyoruz, yolumuz uzun ve zorlu diyen Akdeniz, “Buradan bütün sosyalist partilere, demoktratik kitle örgütlerine sesleniyoruz. Gelin birleşelim, halk birleşin diyor. Birleşelim, birleşim, birleşim” dedi. İşçilere de seslenen Akdeniz, “Siyasi partiler bir masada ittifak kursunlar demeyin. İşçi sınıfı bu ittifakın merkezindesiniz. Gelir birlikte yürüyelim. Sendikalara, emek-meslek örgütlerine sesleniyoruz: Sizler bu ittifakın merkezinesiniz. Gelin birlikte örgütleyelim. Aydınlara, yazarlara sesleniyoruz: Gelin birlikte yürüyelim” dedi.
Akdeniz, devamında şunları söyledi: “Özelikle solcuyum, sosyalistim diyenlere, bu ülkenin geleceğini düşünenlere sesleniyoruz: İlkelerimiz ortada. Öyle emperyalizm demekle olmuyor, emperyalizm diyecekseniz ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunacaksanız. Sosyalistiz diyecekseniz Denizlerin idam sehpasında dediği gibi: Kahrolsun emperyalizm, yaşasın Kürt ve Türk hakların kardeşliği diyeceksiniz…”Akdeniz, “Son olarak bizim bir düşümüz var. Biz çocuklar okula gittikleri zaman yanındaki çocuğun beslenme çantasına bakıp gözleri yaşarmasın istiyoruz, böyle bir Türkiye’nin hayalini kuruyoruz. Biz gündüzlerinde işsiz gezilmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir Türkiye istiyoruz. Birlikte başaracağız. Türkiye işçi sınıfı kazanacak, Türk halkı kazanacak, Kürt halkı kazanacak, Ortadoğu hakları kazanacak” dedi.
ERKAN BAŞ: YARIM ADIM GERİ ATMAYACAĞIZ
TİP Genel Başkanı Erkan Baş şunları söyledi: “Bize bir şey dayatılıyor kardeşler. Türkiye'de, bölgemizde tarihsel bir kırılma yaşanırken ‘işçiler, gençler, kadınlar, Kürtler, Aleviler siz sadece izleyebilirsiniz’ diyorlar. ‘Sadece destek olabilirsiniz, sadece alkışlayabilirsiniz’ diyorlar. Bunu reddetmeye geldik. Biz buraya tarihi izlemeye değil tarihi yeniden yazmaya geldik. Tarihi ve geleceği ellerimizle yapmaya geldik” dedi. Halkın izleyici değil müdahil olacağı, özne olacağı bir sürecin adımlarını attıklarını söyleyen Baş şunları söyledi: “Ama izin verirseniz tarih demişken bir şeyi eklemezsem eksik kalacak. Bugün bir ittifakı ilan ediyoruz. Dışarıdan bakanlar diyebilir ki Türkiye'de artık yeni bir ittifak daha var. Oysa unutulmaması gereken bir şey var. Biz Türkiye'nin en yeni ittifak olabiliriz. Ama bu toprakların en köklü ittifakıyız. İdam sehpalarında yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği diyen Deniz Gezmişlerle başlamış, 12 Eylül zindanlarında faşist cuntaya karşı direnişle kurulmuş bir ittifaktır bizim ittifakımız. Yargısız infazlara, köy yakmalara, köy boşaltmalara karşı Cumartesi Anneleri kurdu bizim ittifakımızı. Tarihin akışında zaman zaman ezilen ayrı düştüğümüz yerler olmuştur. Ama acılarımız her zaman ortaktı. Yüreklerimiz her zaman birlikte atıyordu. Ve o yüzden bugün burada Türkiye tarihi, en köklü, en güçlü ittifakını hep birlikte ilan ediyoruz.”İttifakı oluşturanlar ülkenin, halkın bu iktidardan kurtulması için bedeli ne olursun mücadeleyi göze alanlar olduğunu anlatan Baş, “Biz Gezi'nin en güzel çocuklarının yoldaşlarıyız, biz İŞİD barbarlarına teslim olmayanlarız, kentleri bombalanan, seçilmişleri esir alınan her gün, her saat bu iktidarın baskısına, zorbalığına, hukuksuzluğuna karşı yarım adım bile geri adım atmayanların temsilcisi olmaya çalışıyoruz. Dost, düşman, herkes bilsin. Bundan sonra aynı kararlılıkla ve mutlaka çok daha güçlü olarak bu mücadeleyi büyüteceğiz. Yarım adım geri atmayacağız. O kaçak Saray var ya Ankara'daki kaçak saray. Hadi hep beraber hayal edelim. O kaçak sarayı utanç müzesi yapmışız. Ve çocuklarımızı gezdiriyoruz. Bu ülke tarihinde nasıl rezaletler yaşandığını, bir diktatörü nasıl devirdiğimizi çocuklarımıza anlatıyoruz.”
PERİHAN KOCA: HALKIMIZI KÖTÜNÜN İYİSİNE MAHKUM ETMEYECEĞİZ
Toplumsal Özgürlük Partisi Dönem sözcüsü Perihan Koca, “Halkçı bir seçeneğin inşası, demokratik bir Türkiye'nin kuruluşu için son derece tarihsel, tayin edici bir dönemin eşiğinde halkın yegane seçeneği olan kuruluşu için bir araya geldik" diyerek başladı konuşmasına.
Koca, "Ülkemiz bir yol ayrımında. Adeta bir mayın tarlasında yaşıyoruz. Memleket yangın yeri. Memleket kan ağlıyor. Devasa bir yıkım ve enkazla karşı karşıyayız. Ekonomik krizde, devlet krizde, siyaset krizde, toplum krizde. Çünkü kardeşler memleketi boğazına kadar pisliğe batırdılar. Memleketi mafyalarıyla, çeteleriyle, yobazlarıyla, zindanlarıyla, para babalarıyla boğazına kadar. Batırdılar. Halka karşı savaş ilan ederek adım adım memleketi faşizme doğru sürüklüyorlar. Görüyoruz kardeşler, bir avuç azınlık dışında hiçbirimiz güvende değiliz. Çünkü bu suç düzeninde, bu yağma düzeninde görüyoruz ki, iş yok, ekmek yok, aş yok. Çünkü bu saltanat düzeninde barış yok. Eşitlik yok, adalet yok, özgürlük yok. Hal böyleyken kardeşler birileri de kürsülere çıkıp sabredin diyor. Seçimi bekleyin. Aman ha sandığı bekleyin diyor. Yalanlara da sahte umutlara da karnımız tok. Halkımızı kötünün iyisine biz mahkum etmeyeceğiz" dedi.
DEKLARASYON AÇIKLANDI
Haliç Kongre Merkezi’ndeki etkinlikte, ittifakın deklarasyonu da açıklandı. Deklarasyonun tam metni şöyle:
"Ekonomiden siyasete birçok alanda Cumhur İttifakının yarattığı yıkımı durdurmak, Tek Adam Yönetimi’ni sonlandırmak, halkın çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak önümüzdeki dönemin acil görevidir. Bu değişim ve dönüşümün yaşanabilmesi için emekten, barıştan, demokrasiden yana güçlerin ortak ve birleşik mücadeleyi güçlendirmesi ve kararlı bir şekilde sürdürmesi büyük önem taşıyor. Bu birlik ve mücadele yeni dönemin belirleyici, etkin bir gücü de olmak zorundadır. Halkın beklentisi ve talebi de bu yöndedir.
Verilecek ortak mücadele, takınılacak güçlü ve kararlı tutum, halkın acil ekonomik taleplerinin elde edilmesi ve demokratikleşme yolunda adımlar atılmasını sağlayacak bir yürüyüş olacaktır. Bu yürüyüşün uğrak yerlerinden biri olan seçimler Türkiye için kritik bir anlam taşımaktadır. Seçim sürecinde halkın gelecek umutlarını salt sandığa bağlamadan, ancak sandığın önemini de görmezden gelmeden emek ve demokrasi mücadelesini yükselterek, bu temelde halkı seçimlerden kazanımla çıkmaya motive etmek ve seçim güvenliği için bütün tedbirleri almak ihmal edilemez bir sorumluluktur. İçinden geçtiğimiz bu olağanüstü süreçte ekonomik ve politik acil görevlerin gerçekleşmesi için hedeflediğimiz ittifak, sömürülen ve ezilen bütün halk kitlelerinin ittifakıdır. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının dayanışması ve ittifakıdır. Ortak, güçlü ve kararlı bir mücadele zeminidir.
İNSANCA ÇALIŞILACAK VE YAŞANACAK BİR EKONOMİK DÜZEN
Bu iktidarın program ve icraatları, emperyalizmin, sermaye sınıfının, kendi yandaş şirket ve holdinglerinin çıkarlarını önceleyen bir politik anlayışa ve uygulamalara dayanıyor. Yandaşları da palazlandıran bu haksız ve usulsüz ihale sistemi hukuken yeniden incelenmeyi gerektiriyor. İzlenen sömürü ve baskı politikalarının işçi ve emekçilerde, yoksul çiftçi, köylü ve esnafta, ezilen halk kesimlerinde yarattığı ekonomik ve sosyal yoksunluk toplumun birinci derdi haline gelmiştir. Hayat pahalılığı, düşük ücretler, işsizlik, yoksulluk, geçinme, barınma vb. sorunlarının çözülmesi için somut adımların atılması ve işçilerin, emekçilerin, ezilen halk kitlelerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi bugün herkes için ilk meseledir. Bu gerçekten hareketle yaşanan ekonomik krizin ve çok yönlü toplumsal yıkımın ağır faturasını yerli ve yabancı sermayeye ödetecek, emekçilerin yaşadığı güvencesizliğe ve geleceksizliğe son verecek politikaların izlenmesi şarttır.
Bu kapsamda;
- Zamların durdurulması, ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılması, işten atmaların yasaklanması, istihdamın artırılması, temel tüketim maddelerinden alınan vergilerin kaldırılması, az kazanandan az çok kazandan çok vergi alınması, yoksulluğu ortadan kaldıracak bir ekonomik programın izlenmesi en büyük toplumsal ihtiyaçtır.
- Bütçe kaynaklarının; saraylar, savaşlar, yandaşlar ve dış borçların ödenmesi için değil halkın ekonomik güvencesi ve doğrudan gelir destekleri için seferber edilmesi ilk adımlardır.
- Halkın; elektrik, doğal gaz, su, internet gibi temel ihtiyaçlarının bir ‘sosyal haklar programı’ kapsamında, aylık geliri yoksulluk sınırının altında olan herkese ücretsiz sağlanması; KYK borçlarının tamamen silinmesi, emeklilikte yaşa takılanların (EYT), öğretmenler başta olmak üzere kamuda ataması yapılmayan tüm meslek gruplarının sorunlarının çözülmesi acil ihtiyaçtır. Emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksul çiftçilerin borçlarının silinmesi, mağduriyetleri olağanüstü artan esnafın desteklenmesi ilk yapılması gerekenler arasındadır.
- Özellikle enerji ve ulaşım hatları, sağlık ve eğitim alanlarında nitelikli, parasız ve kamusal hizmetlerin verilebilmesi için işçilerin, emekçilerin denetimini içeren acil kamusallaştırma adımlarının atılması gereklidir.
- Kadın yoksulluğuna son verecek, ekonomik yaşamın her alanında eşit ve etkin olmasını sağlayacak politikalar şarttır. 18 yaş ve altı çocuk emeğinin ücretli emek olarak kullanılması yasak olmalıdır.
- 'Geri Kabul Anlaşması' iptal edilmelidir. Dönmek isteyen sığınmacılar için bölgede barış ortamı sağlanmalı, birlikte yaşamı talep eden sığınmacılara mülteci statüsü verilmeli, birlikte yaşamın koşulları inşa edilmelidir.
HALKIN EGEMENLİĞİNE DAYANAN BİR DEMOKRASİ
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında kurulan tek adam yönetimi, demokratik hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmiş, keyfiliği, zorbalığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği kurumsallaştırmış, bu ülkenin ve halkların yaşadığı sömürüyü, baskıyı ve çözümsüzlüğü derinleştirmiş, faşizan uygulamaları gündelik politikanın parçası haline getirmiştir.
Dolayısıyla tek adam sistemini ayakta tutan, besleyen tüm kurum, mekanizma ve bağımlılık ilişkilerini değiştirmek öncelikli amaçlarımızdandır. Seçim barajının kaldırılması, demokratik hakların, siyasal özgürlüklerin en geniş şekilde kullanılmasının garanti altına alınması, demokratik, tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin kurulması acil bir ihtiyaçtır. Hedefimiz demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi ilkeler temelinde halkın gerçek egemenliğine dayanan bir demokrasinin inşasını sağlamaktır.
Bu kapsamda;
- Yerinden ve yerelden demokratik yönetim için yerel yönetimlere merkezden kimi alanlarda yetki ve kaynak devrine bağlı, halkın güçlü katılım mekanizmalarının oluşması, yönetimin halkın oyuyla gelmiş kişilere ve yerel halk meclislerine devredilmesi, kayyum rejimine son verilmelidir.
- Bütün işçi ve emekçilerin sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkının güvence altına alınması, günlük çalışma süresinin 7 saat olması ve lokavtın yasaklanması gerekmektedir.
- Demokrasiyi, eşit yurttaşlık taleplerini ve inanan inanmayan herkes için düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünü kapsayan bir laikliğin inşa edilmesi; Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının güvence altına alınması gerekmektedir.
- Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık hakkı, temel bir ilke olarak benimsenmelidir.
- Kanun hükmünde kararnamelerle yaratılan hak gasplarının giderilmesi, kamuda işe alımda ve atamalarda her tür ayırımcılığa son verilmesi, halk egemenliğine dayanan demokratik bir düzen için atılması gereken acil adımlardır.
- Yurtta, bölgede ve dünyada barıştan yana, uzun vadeli halklar arası iş birliğine yönelik politikalar acil ihtiyaçtır. Bunun için emperyalist güçlerin ve iş birlikçilerinin çıkarları değil halkların ihtiyaçları esas alınmalıdır. Komşularımız başta olmak üzere diğer ülkelerle savaş ve çatışmaya, askeri güç gösterisine dayalı, yayılmacı politikaları terk etmek; eşit haklara dayalı, ilkeli ve barışçıl bir dış politika yürütmek gerçek anlamda bir halk egemenliği için zorunludur.
KÜRT SORUNUNDA BARIŞÇIL, DEMOKRATİK ÇÖZÜM
Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü sorunlardan biri de Kürt sorunudur. Demokratik çözüm ve barış için ülkedeki bütün toplumsal kesimlerin yaklaşımlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir politika olması gerekendir. Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümü için inkar ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gereklidir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikardır. Diyalog ve çözüm zeminini kurmak ve güçlendirmek; demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak olmak; bu çerçevede, başta ana dili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.
KADIN, GENÇLER VE DEZAVANTAJLIGRUPLAR İÇİN EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK
Kadınların ve LGBTİ+’ların toplumsal yaşamın bütün alanlarında eşit ve özgür olması için her türlü güvencenin sağlanması zorunludur. Erkek egemen zihniyetten ve uygulamalardan kaynaklanan, kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetiyle ve kadın cinayetleriyle çok kapsamlı bir mücadele şarttır. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden geçerli hale getirilmesi ve uygulanması, toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılması ilk acil adımlardır. Gençlerin yaşam tercihlerine saygı duyan bir yaklaşımla, kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri ve özgürce yaşayabilmeleri için başta eğitim ve kültür olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda bütün engeller kaldırılmalıdır. Eğitim her kademede parasız, bilimsel ve demokratik olmalıdır. Gençlerin ekonomik olarak desteklenmeleri, her alanda daha fazla yönetime katılmaları, yaratıcı ve ilerletici fikirlerin toplumda daha belirleyici hale gelmesine yol açacaktır. Çocuklar toplumun kendine ait hakları olan özneleridir. Bunu böyle kabul edip, maruz kaldıkları bütün ayrımcılıkla mücadele etmeliyiz. Ülkemizde 10 milyonu aşkın engelli yaşıyor. Engellilik salt bedene indirgenen bir tıbbi yaklaşımla ele alınamaz. Toplumda her anlamda farkındalık yaratmak, engellilerin kamu hizmetlerinden eşit yurttaşlar olarak yararlanması için her çeşit düzenlenmenin kamu tarafından yapılması hayati önemdedir.
DOĞANIN, ÇEVRENİN VE KÜLTÜREL VARLIKLARIN KORUNMASI
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser. Neoliberal politikaların ülkede derinleşmesini sağlayan iktidar, bütün doğal varlıkları sermayeye peşkeş çekiyor. İklim krizine karşı acil durum ilanı, kâr ve rant uğruna çılgınca doğa ve çevre tahribatına yol açan, ormanları, tarım alanlarını, akarsuları tahrip eden ve ekolojik dengeyi bozan, doğaya karşı işlenen suçların odağı olan tüm projeler durdurulmalıdır. Enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım başta olmak üzere tüm politikalarda doğanın korunması odaklı yaklaşım hem acil hem de zorunludur. Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşam hakkı etkin yasalarla koruma altına alınmalıdır.
Tarihi ve kültürel varlıkların yağmasına son verilmelidir.
HEP BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ!
Çağrımız Türkiye’nin aydınlık ve demokratik geleceğini düşünen tüm kurum, kuruluş ve partilere, tek tek yurttaşlaradır. Hep beraber sorumluluk alalım. Cumhuriyetin 2. yüzyılında yangın yerine çevrilen ülkeyi ortak talepler ve birlikte mücadele anlayışıyla özgür ve demokratik şekilde yeniden inşa edelim. Türkiye halkları ayrımcılığa, nefret söylemine, kutuplaşmaya, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasına sıkışmış bir egemen siyasete mahkum değildir. Emek, barış, özgürlük ve demokrasi değerleri temelinde halkın egemen olduğu bir toplumsal düzen kurabiliriz. Bunu başarmak ezilen ve sömürülen halk kitlelerinin değiştirici gücüyle mümkündür. Herkesi bu anlayış ve çağrı doğrultusunda ortak ve birleşik mücadeleye davet ediyoruz! Hep birlikte başaracağız… "