İmamoğlu'ndan UKOME tepkisi: İstanbul, oyuncağınız değil
Ekrem İmamoğlu'ndan UKOME yapısında çoğunluğu hükümete veren değişikliğe tepki: "Bunu yapan akıl, 'Ya biz bu seçimi kaybettik, ama biz hâlâ İstanbul'u yöneteceğiz' iradesinde. Akılsız bir irade. Ama böyle bir irade!"
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Sarıyer Belediyesi'ne yaptığı ziyaretin ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Gazetecilerin sorduğu sorular ve bu sorulara İmamoğlu'nun verdiği yanıtlar şunlar oldu:
"ÜZÜNTÜNÜN ÖTESİNDE İSYAN EDİYORUM"
"Bu sabah Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmelik değişikliklerinde dikkat çeken bir başlık vardı. Büyükşehirlerin de içerisinde yer aldığı Ulaşım Koordinasyon Merkezleri'nin (UKOME) içeriğinde değişikliğe gidildi. Önce nasıldı, şimdi nasıl olacak? Bazı bakanlıklara da yer verilmiş. O eşitlik dengesi şu an ne durumda?"
- Eşitlik dengesi denen şey, Büyükşehir Belediyesi bünyesinde yürüyen hususlarla ilgili, İstanbul'daki ilgili kamu kurumlarının da masada olduğu ve orada ortak akılla bir sürecin kararının alınması; ama günün sonunda, İBB'nin neredeyse yüzde 99 oranında hizmet verdiği bir alanda, kararın netleşmesiyle ilgili yine, bir nevi iradenin İBB'de olmasıyla ilgili bir kurul tanımı vardı. Ama bugün gördüğümüz şey; 'Biz buraya, 3 tane daha bakanlıktan eleman yollayalım…' Birisi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan -ne alakası varsa ulaşımla- birisi, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan -onun da ne alakası varsa-… Yazık yani. Kurumlarımıza yazık. 'Biz bunu artıralım. 3-4 tane daha ilave yapalım ve burada çoğunluk elde edelim.' Yani akıl tutulması. Çok üzülüyorum. Üzüntünün ötesinde, artık isyan ediyorum. Niye isyan ediyorum biliyor musunuz? Bunu yapan akıl, 'Ya biz bu seçimi kaybettik, ama biz hala İstanbul'u yöneteceğiz' iradesinde. Akılsız bir irade. Ama böyle bir irade! Bu işi yapan, böyle bir kurulu tanımlayan, Mart seçiminden sonra seçimi iptal eden o bir avuç insanla, aynı akıl. Hiç farkı yok. Aynı akıl, orada devreye giriyor. Bu; bugün UKOME, dün başka bir şeydi, yarın başka bir şey… Böyle ısmarlama iş olur mu? Bunu kanun, bunu hukuk geri çevirecektir. Ben, inanıyorum.
TÜRKİYE BELEDİYELER BİRLİĞİ'NE "SES ÇIKARIN" ÇAĞRISI
"Ne yapacaksınız?"
- Tabii ki hızlıca Danıştay'a başvurumuzu yapıyoruz yürütmenin durdurulması istemiyle, bunun iptaliyle ilgili. Bununla ilgili Danıştay kararları var. Bununla ilgili geçmişte alınmış yargı kararları var. Ve kanuna aykırı. En tehlikeli iş; ama kişidir ama kurumdur, dilsiz şeytanı oynamaktır. Burada susan, en etkili olması gereken kurumlara da buradan sesleniyorum. Bu tavırlarıyla, bizim için, 'yok' hükmünde olmaya devam ediyorlar. Bir tanesi Marmara Belediyeler Birliği'dir, bir tanesi de en üst kurum, Türkiye Belediyeler Birliği'dir (TBB). Burada yapılan; yerel yönetimi, yerel yönetim iradesini ortadan kaldırmak. 'Her şeye Ankara'da biz karar verelim! Vay büyükşehirler nasıl gitti elimizden?' Yahu malınızı mı aldık? İstanbul halkı, bir karar verdi. Saygılı olun. Bu saygı ve demokrasi sürecini takip edecek olan en önemli kurumlardan bir tanesi, -her şeye rağmen- susan TBB'dir. Hangi siyasi kavramla olursa olsun, hangi siyasi partiyle olursa olsun, oraya giren insanların yerel demokrasinin aleyhine, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ndeki, yereldeki özerklik şartıyla ilgili alınmış ortak kararlara aykırı alınan her kararla ilgili sesini çıkartmalı. Tek ses yok! Çıt yok! Siz, belediye başkanısınız. Siz; o, şu, bu, hangi il olursa olsun, milyonlarca insana, milyonlarca iradeye sorumlusunuz. Onun için ben buradan, TBB'yi ses çıkartmaya davet ediyorum. Orada oturun, maaş alın ya da bir şey yapın diye görevler dağıtılmadı. TBB'de, doğrudur, çoğunluğunuz var; seçilmiş olabilirsiniz; ama yerel yönetimlerle ilgili süreci takip etmek zorunluluğunuz vardır. Belediye başkanlarının ve oradaki idarecilerin zorunluluğu ve sorumluluğu vardır. Davet ediyorum onları göreve. Aksi taktirde, bizim için 'yok' hükmünde olmaya devam edecekler. Çok üzülüyorum.
"ELİNDEN OYUNCAĞI ALINMIŞ ÇOCUK TAVRI"
"Meclis çoğunluğuyla alınan kararlar, seçimden önce yapılan 'topal ördek' benzetmesi arka arkaya geldiğinde, bunun sadece siyasi bir karar olduğunu mu düşünüyorsunuz?"
- Tamamen siyasi. İstanbul'da otobüs, minibüs, taksi, her şey, bakın her şey, belediyeyle ilişkili. Kanun, bunun yetkisini İBB'ye vermiş. Sorumluluklarını vermiş. Bazı trafik düzenlemeleri vardır, orada Emniyet devreye girer; o da zaten masada. Ama siz, bütün bu kararları almayla ilgili, ortaya farklı bir ortam yaratmak, 'Burayı biz seçimde kaybettik, ama bak biz yöneteceğiz…' Elinden oyuncağı alınmış çocuk tavrı bu. Her gün ağlamak gibi bir şey. Millet bunun farkında. Bu şekilde davrandıkları sürece, Türkiye demokrasisine zarar vermeye çalışıyorlar. Ama ne biz ne bu ülkenin hukuku, kanunu, gerçek hukukçular, hukuku düzeni ne de halkımız buna müsaade etmeyecek.
"BENİM HAYATIM 16 MİLYON İNSAN, SİZİN HAYATINIZ DA 83 MİLYON İNSAN OLSUN"
"Düzenlemeyi talep eden İçişleri Bakanlığı ve Çevre Şehircilik Bakanlığı. Onların imzası var. Şimdi önümüzde yerel yönetimler yasa taslağını konuşuyorduk, meclise gelmesi beklenen. Onunla ilgili bir gelişme var mı? Bu onun önayak sesleri olabilir mi?"
- Önayak demeyelim. Bunların olduğu net. Zaten bahsi geçen kişilerin, kurumların söylemlerine baktığınızda, işte o bir avuç insanın söylemleri zaten. Bugün de uygulamaları o. Yarın da kanun. Başka bir şey beklemiyoruz. Gelen taslağa baktığımızda, o taslak, İstanbul özelinde hazırlanmış bir kanun. Bugün İstanbul'da hangi sorunu yaşıyorlarsa… Nedir sorun? Kanal. Ya bu millet istemiyor kardeşim. 'Bunu nasıl geçiririm, kanunla elimi nasıl güçlendiririm' arayışı. Yani güne göre, siyasi hesaba göre, siyasi iktidarın o günkü psikolojisine göre kanun hazırlamak dünyanın hiçbir yerinde yok. Dünyanın hiçbir aklı başında yöneticisinin, yönetiminin böyle bir hamle yapma ihtimali bile yok. Bu şaşırmışlık. Şaşkınlık. Yani oyuncağı elinden alınmış bir çocuk ağlar ya; öyle bir durum. Burası sizin oyuncağınız değil. Burası İstanbul. Kadim bir kent. Bugün Ekrem var, yarın başka birisi var, dün başka birisi vardı. Yani buna saygı duyup, birbirimize sarılsak, birbirimizle iyi geçinsek, güzel işler üretsek, konuşsak, ortak akılla işler üretsek… Bakın bugün Sarıyer'deyiz 2 saat çalıştık Sarıyer'e. Dün Sancaktepe'deydik. 2 saat çalıştık Sancaktepe'ye. Yani zararda mı görünüyorum? 30 belediyeyi gezdik bu 5-6 ay içerisinde. Her birinin faydasını görüyorum. Yetinmiyorum; bir daha gezmek istiyorum. Çünkü faydalanıyorum. Her gün onlar burada süreci yaşıyorlar. Benden niye faydalanmıyorsunuz? Hayatınız siyaset mi? Hayatınız siyasi partiler mi? Hayatınız siyasi liderler mi? Benim hayatım; 16 milyon insan. Sizin de hayatınız, 83 milyon insan olsun; partiniz, siyasi egonuz değil.
"HER GÜN, HER HAFTA; GÜNDEMİMİZ DEPREM"
"İstanbul'da yıkılmakta olan binalarda yaşam devam ediyor. Duvarlardaki çatlaklarda dağılan o beton parçaları. Kentsel dönüşüm de herkes hemfikir, ama gelinen aşama nedir?"
- Aynı şey aslında. Yetki, bütçe süreci yönetme kabiliyeti, hepsini topla, merkezden alınan kararlarla süreci yöneteceğim iddiasında ol… Yapamazsınız, çuvallarsınız. Ve çuvallıyorsunuz. Biz diyoruz ki; 'Yerelle paylaşın.' Bugün Deprem Konseyi'mizi topluyoruz. Ana gündemimiz tam da bu. Bu şehrin sıkıntılı yapı stokunun envanterini çıkartmak zorunluluğumuz var. Bazı öncü araştırma modellerini devreye sokarak insanları seferberliğe davet edip, 'Oturduğun bina tereddütlü mü, değil mi; buna bir bak kardeşim' diye bir kampanya yürüteceğiz. Sonra eğer bir tereddüt varsa, daha sağlam bir kontrollü süreci telafi etmenin aşamalarını konuşacağız. Tümüyle kentsel dönüşüm. İnsanların can kaybını engelleyici tedbirler alınabiliyorsa, güçlendirmeyi öncelemek zorundayız. Bahsettiğimiz şey, neredeyse yüz binlerce yapı. Yüz binlerce yapının olduğu yerde siz, 'Kentsel dönüşüm' derseniz, sadece akılları karıştırırsınız. Kaldı ki bu şehrin son 20 yılında kentsel dönüşümün kötü bir yeri var. Algı olarak değil, realitede de kötü bir yeri var. İyi yönetilemedi. O bağlamda Deprem Konseyi'ne herkesi davet ettik. Belediye başkanları, Vali, kurumu, kuruluşu; kim gelirse. Gelmeyen kendi bilir. Kim gelirse, orada konuşacağız. Dediğiniz; çatlak vesaire yerlerde, insanların evleriyle ilgili, hamle yapılabilmesi ile ilgili, planla ilgili adımlar atıyoruz, orada da siyaset yapılmaması konusunda. Geçmişte yapıldı. Şahidiyim, yaşadım. İçim yandı, kanım dondu. Niye yapıldığını anlamak için kendime sorduğumda, bir şey çıkaramadım. Deprem siyaset yeri değildir. Konuşalım, çözüm bulalım, bu insanların can güvenliği ile ilgili tedbirli bir kent haline gelelim. Bu şehrin, Allah korusun, büyük bir depremdeki, bana göre 300-400 milyar dolarlık ekonomik zararı olacak. Bu ülkenin en az 2- 3 yılına mal olacak bu şehri tamir etmek. Ki giden canlar da geri gelmeyecek. O bakımdan hayati bir meseledir. Onun için bugün konseyimizi topluyoruz. Her gün, her hafta; gündemimiz deprem.