Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’ın kendisine hakareti hakkında açıklama
CHP'lideri Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu konuşmasında Meclis'te yaşanan kavgaya değinerek "Sayın Erdoğan’ın bana yönelik olarak burada söylenmesi asla mümkün olmayan, ahlakımın asla izin vermediği belli kelimeleri kullanarak hakaret etmesini asla kabul etmiyorum. Kendisine de hiçbir cevap vermedim. Grup başkanvekilimiz onun kullandığı kelimelerin aynısını kullanıyor. Kızıyorlar neden bu kelimeleri kullandın diye. Aynısını sen söyledin" ifadelerini kullandı.
 
Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Ferhat Üngör ve Murat Ağırel'in tutuklanmasına değinerek "Terkoğlu’na Pehlivan’a Ağırel’e Çelik ve Keser’e CHP’den sesleniyorum sizler bu ülkenin onurusunuz. Gazeteciliğin hakkını veriyorsunuz. Bunun için bir sivil darbe döneminde size bedel ödetiyorlar ama ödenen bedel Türkiye'nin aydınlığa çıkma bedelidir" dedi.
 
 
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
 
"Kadınlar, bu ülkenin kadınları, dünyanın kadınları, hep beraber siz 8 Mart'ı kutluyorsunuz. 8 Mart'ın geçmişindeki acı olayı biliyorsunuz. Kadın kırsalda tarlada 24 saat çalışır. Kentte de çalışır ama bunun için belli bir eğitimi alması gerekiyor. O nedenle kız çocuklarının okuması lazım diyoruz. Meydanlarda sokaklarda bir araya gelirler, sıkıntılarını anlatırlar, bir şekilde toplumun duyarlılığını harekete geçirmeye çalışırlar. Bunu yaparken de kadınlar saldırmazlar, ellerinde silah yoktur. Onların yüreklerinde vatan, bayrak, insan sevgisi vardır. Siz bu sevgiyi onların rahatlıkla kendi gösterilerini yapabilecekleri bir alanı açarak katkıda bulunabilirsiniz. İstanbul'da da kadınlar yürümek istediler, yasak getirdiler. Hangi gerekçeyle yasak getiriyorsunuz? Yasak geldiği zaman Türkiye'nin demokrasisi gelişmiş mi olacak? Tam aksine. O nedenle biz yasakçı zihniyetlere karşıyız. İnsanlar silahsız ve şiddetsiz olmak kaydıyla her türlü yürüyüşü yapabilirler."
 
 
YALOVA'DAKİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI SEÇİMİNE TEPKİ
 
"Demokrasiyi yüceltmek hepimizin ortak görevidir. Yeri zamanı gelir seçimler olur vatandaşın iradesine başvurursunuz. YSK’nın belirlediği kurallar çerçevesinde gider halkın iradesine başvurursunuz. Yalova Belediye Başkanımız iki kez girdi, engellediler, oylar tekrar sayıldı. Yalovalıların oylarıyla belediye başkanlığı yapıyor. Kendisini halkın oylarıyla yenemedikleri için bu kez idari kararlarla nasıl uzaklaştırabilirizin arayışına girdiler. Doğrudur bir yolsuzluk var. Yolsuzluğu saptayan oradaki namuslu bir memur. Olayı tespit ediyor, belediye başkanına haber veriyor, belediye başkanı sorgulayın diyor, bu yolsuzluğun araştırılması için cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyor. Ama sonunda belediye başkanı açığa alınıyor. Belediye meclisinde oylama yapılıyor ve bir AK Partili seçiliyor. Buradan Yalovalı kardeşlerime seslenmek istiyorum; Yalova halkının iradesine darbe vuruluyor, içişleri Bakanı’nın belirlediği bir kişi geliyor. Bu doğru değil. Vefa Salman bir yolsuzluk yapmış ve ortaya çıkmışsa hiç kimse merak etmesin o işleri yapacak ilk kişi biziz. Yolsuzluğu şikâyet edip görevden alınan belediye başkanı olarak Vefa Salman tarihe geçecektir."
 
"GRUP BAŞKANVEKİLİMİZ ERDOĞAN'IN SÖZLERİNİ SÖYLEMİŞTİR"
 
"Siz halkın oyuyla bir makama geldiyseniz o makamın ön gördüğü koşullar içerisinde konuşmalısınız makamın itibarını korumak zorundasınız. Sayın Erdoğan’ın bana yönelik olarak burada söylenmesi asla mümkün olmayan, ahlakımın asla izin vermediği belli kelimeleri kullanarak hakaret etmesini asla kabul etmiyorum. Kendisine de hiçbir cevap vermedim. Grup başkanvekilimiz onun kullandığı kelimelerin aynısını kullanıyor. Kızıyorlar neden bu kelimeleri kullandın diye. Aynısını sen söyledin. Biz parlamentoda kavga istemiyoruz. Düşünce kadar değerli bir şey yoktur."
 
 
"Parlamentoda gereksiz bir kavganın parlamentoya hiçbir kazanç sağlamayacağını da ifade etmek istiyorum. ‘Büyük lokma ye büyük laf etme’ demiş atalarımız. Neden büyük lafın arkasında durmak kolay değildir. Büyük laf ediyorsanız önünüze büyük bir hedef koymuşsunuzdur. Eğer yapmazsanız itibarınız zedelenir, o makama da itibar açısından zarar vermiş olursunuz. Biz itibarı kaybeden kişilerin ya da söylediği sözleri tutamayan veya gerisine düşen kişilerin bir memleketi yönetmesini doğru bulmayız. Sonuçta o laflar döner dolaşır TC’ devletine zarar verir, uluslararası itibarını sarsar. Ülkeyi yönetenleri konuşurken çok daha dikkatli olması gerekir. Biz Suriye konusunda çok iyi niyetlerle yola çıktık. Söylediğimiz ‘Bizim Orta Doğu bataklığında ne işimiz var’ idi. Sorunu çözmek için evet ama bize danışılırsa. Türkiye’nin böyle bir pozisyonu vardı. Orta Doğu’da bir sorun çıktığında baş vurulan ülke Türkiye’ydi. Neden Suriye sınırına mayınlar temizlendikten sonra 49 yıllığına yabancı bir ülkeye vereceğiz, neden? Kim telkin etti sizi? Önce kararname, CHP iptal ettirdi, sonra kanun çıkardılar. Anayasa Mahkemesi’ne gittik. Türkiye sınırına yabancı bir devlet gelip yerleşseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ne olurdu? Neden Orta Büyük Doğu Projesi’nin eş başkanlığına soyundunuz? Maşa rolünü size kim verdi? Hiç düşünmediniz mi sana bu eş başkanlığı veren sana ayrın nasıl bir görev verecek diye? Tarih bilgisinden yoksun olanlar buna balıklama atladılar. Yine biz söyledik; ÖSO ile senin ne işin var? Suriye'yi bölme konusunda neden bu işe soyunuyorsun? ÖSO’yu biz Amerika ile beraber kurduk diyor. Sana maşa görevi verdiler farkında bile olmadın. Biz ÖSO’nun hamiliğine soyunduk aynı zamanda. Para, silah verdik, eğittik aynı zamanda. Biz yıllar yılı yanlış yapıyorsunuz, Türkiye'nin başını belaya sokmayın dedik."
 
"TÜRKİYE'NİN BAŞINI BELAYA SOKMAYIN DEDİK"
 
"Söylediğimiz ‘Bizim Orta Doğu bataklığında ne işimiz var’ idi. Sorunu çözmek için evet ama bize danışılırsa. Türkiye’nin böyle bir pozisyonu vardı. Orta Doğu’da bir sorun çıktığında baş vurulan ülke Türkiye’ydi. Neden Suriye sınırına mayınlar temizlendikten sonra 49 yıllığına yabancı bir ülkeye vereceğiz, neden? Kim telkin etti sizi? Önce kararname, CHP iptal ettirdi, sonra kanun çıkardılar. Anayasa Mahkemesi’ne gittik. Türkiye sınırına yabancı bir devlet gelip yerleşseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin durumu ne olurdu?
 
Neden Orta Büyük Doğu Projesi’nin eş başkanlığına soyundunuz? Maşa rolünü size kim verdi? Hiç düşünmediniz mi sana bu eş başkanlığı veren sana ayrın nasıl bir görev verecek diye? Tarih bilgisinden yoksun olanlar buna balıklama atladılar. Yine biz söyledik; ÖSO ile senin ne işin var? Suriye'yi bölme konusunda neden bu işe soyunuyorsun? ÖSO’yu biz Amerika ile beraber kurduk diyor. Sana maşa görevi verdiler farkında bile olmadın. Biz ÖSO’nun hamiliğine soyunduk aynı zamanda. Para, silah verdik, eğittik aynı zamanda. Biz yıllar yılı yanlış yapıyorsunuz, Türkiye'nin başını belaya sokmayın dedik."
 
 
"Birliklerimizin yerini bildirmemize rağmen neden askerlerimizi şehit ettiniz?"
 
"İlk saldırının ardından uyarı yapmamıza rağmen ikinci saldırıyı neden gerçekleştirdiniz?"
 
"Yaralı ve şehitlerin Türkiye’ye getirilmesi için helikopterlere neden izin vermediniz?"
 
"Savaş hukukunda yaralıları taşıyan ambulanslar vurulmaz. Siz bu yaralı askerlerlerimizi almayan gelen askerlerimizin ambulanslarımızı neden vurdunuz?"
 
"Gitti oraya Sayın Erdoğan, sonra Putin ile Erdoğan televizyonların önüne çıktılar. İlk konuşmayı Sayın Putin yaptı; görüşmemize başlarken Suriye’de hayatını yitiren askerler için taziyelerimi iletmek istiyorum. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi hiç kimse Suriye askeri de dahil olmak üzere orada Türk askerlerinin olduğunu bilmiyordu. Dakika bir gol bir. 'Bir dakika demeliydi, biz size koordinatları bildirdik, siz vurdunuz sizden gereğini yapmanızı istiyoruz’ demeliydi. Hiç ses yok. Telefon görüşmemizde ifade ettiğim gibi diyor. Ben sana dedim ki, ‘O alanda askerlerin vurulduğu yerde biz sizin askerlerinizin olduğunu bilmiyorduk’ diyor. Erdoğan bu telefon görüşülmesinde Putin’e ne söyledi, ben merak ediyorum."
 
"Askeri faaliyetler durdurulacak. Böylece sorun bir anlamda biraz daha ileriye atılmış oluyor. İkinci konu Türkiye bu anlaşma ile Suriye rejimini resmen tanıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti diye geçiyor sözleşmede. Bizzat Dışişleri Bakanı Suriye Arap Cumhuriyeti diye ifade ediyor. Üçüncü sonuç Türkiye Suriye toprak bütünlüğünü kabul ediyor. Dördüncü sonuç; terörle mücadeleyi Türkiye de kabul ediyor ama terörizmin tüm tezahürleriyle ifadesi önemli. Buradaki soru şu; ÖSO ne olacak? Çünkü Suriye rejimi ÖSO’yu terör örgütü olarak görüyor, Türkiye ve Rusya terör örgütü olarak görmüyor. BM tamam ama tüm tezahürlere ÖSO giriyor mu girmiyor mu? Önümüzdeki günlerde göreceğiz.Altıncı sonuç; karayolları. M4 6 km kuzey güney ekseninde bir güvenli alan sağlanacak ve Suriye rejimi burayı kullanacak. M4’ün altında kalan terör örgütleri ne olacak? Yedi; Suriye hava sahasının açılmasını ancak Suriye kabul ederse mümkün olacak. Bizim için herhangi bir taahhüt yok."
 
AKP'LİLERİN NE İŞLERİ VAR ORADA?
 
"Sormak lazım sen neden oradaki terör örgütlerine destek verdin, neden onların hamiliğine soyundun. Onlar yarın Türkiye’ye gelirse bizim başımıza bela olmayacak mı? Dokuzuncu sonuç, SURİYE GÖZLEM noktalarının gerisine çekilmeyecek. Anlaşmada Esad’ın da görüşü alındı. Erdoğan dönüp Çavuşoğlu’na, Esad ile konuşuldu mu diye sordu. Suriye’den geçen halk için bir tampon bölge oluşturulması da söz konusu değil. Bakanlar orada ama iki kişi daha var orada. AK Parti Genel Sözcüsü ile Mahir Ünal. İşte parti devleti dediğimiz odur. Ne işleri var onların orada? Ağırıma giden Putin’in el işareti ile bizimkileri çağırması. Her biriyle tek tek tokalaşması. Ağırıma gidiyor. Dışişleri Bakanı’nı görüyorsunuz, ter basmış elindeki dosyayı yelleş gibi kullanıyor. Ve bir görüntü var içimi acıtıyor. Kapıda beklerken. Hepsi sıkkın yapılan muameleyi görüyorlar zaten. Haksızlık var, yanlış evet. İnsanlar aşağılanıyor. Hal ediyorlar mı? Hayır. Bunu asla kabul etmiyoruz."
 
"Bu sözleşme az önce size söylediğim 5 önerinin 4’ünün yerine gelmesini sağladı. Biz söyledik yapmadılar Putin önlerine koydu öyle yaptılar."
 
"Bunları yap diye sana neredeyse yalvardık. En çok üzülecekmişiz. Ne diyeyim Allah akıl fikir versin. Devleti yöneten adamın dokuz boğum olması lazım boğazında. Sanki Suriye yansın yıkılsın haydi hep beraber Şam’a gidelim diyen, ben miydim, sen miydin?"
 
"Yenikapı’ya gittim diye çoğu arkadaşımız beni eleştirdi. Orada söylediğim, kullandığım cümlelerden biri şuydu; Camiye kışlaya ve adliyeye siyaseti sokmayın dedim. Beyefendi geldi camide kürsü kuruldu konuşma yapıyor, doğru değil arkadaşlar. İnanca saygı duyun ya."
 
GAZETECİLERİN TUTUKLANMASINA TEPKİ
 
"Basın konusu önemlidir. Halkın gözü kulağı ve sesidir medya. Anayasamız da der ki basın hürdür sansür edilemez. Niçin siyasi iktidar baskı kurup kendi olumsuzluklarını yansıtan gazete üzerinde baskı kurmasın diye. Siyasi idareye böyle sınırlama koyar. Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak ve tedbirleri alacak diyor Anayasa. Medya üzerinde baskıları biliyorduk. Önce şunu bir sefer kabul edelim, bir sivil darbe süreci içerisindeyiz. 20 Temmuz’dan sonra bir sivil darbe süreci içindeyiz. Medya üzerinde olağanüstü bir baskı var. kedileri için çalışan özel bir medya kurumu da var. Bunlar sadece devletten aldıkları para ile beslenirler. Kamu kurumları bunlara büyük para aktarır. Bunların tek bir görevi vardır, siyasi iktidar ne yaparsa yapsın övmektir. Odatv, havuz medyasının büyüklüğünün karşısında namuslu aydınlar kendi sitelerini oluşturdular. Odatv de bunlardan biri.
 

“Bunu nasıl susturacağız, milleti nasıl Odatv’nin haberlerini izlemeyecek hale getireceğiz.’ 26 Şubat’ta Erdoğan düğmeye basıyor Odatv ile ilgili. Beyaz TV’den biri sözde gazeteci bir soru soruyor. OSMAN Kavala şöyledir diye başlıyor. Odatv gezi sürecinde önemli ayaklardan biriydi. Darbe girişimine destek veren Odatv katil devlet diye manşet atı ama iddianamede bunların hiçbiri yok diyor. Bu konularla ilgili ine dersiniz diyor. Kullandığı şu cümle çok önemli. Ben bunun suç duyurusunu şu anda yapıyorum. 26 Şubat 2020’de. Arkasından da düğmeye basılıyor. Libya’da üç tane şehidimiz var cümlesini kuran Erdoğan’dır. Bunu eleştiren de bendim, şehide tane diyemezsiniz. Defnedildiği zaman sosyal medyada yer aldı, fotoğraflar yer aldı vs. Bir gazeteci arkadaşımız Hülya Kılınç bunu haber yaptı. Odatv’de de yayımlandı bu. Arkasından haber Müdürü Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Aydın Keser, Murat Ağırel. Şimdi hepsi cezaevindeler. Gizli hiçbir şey yok. Evleri sabaha karşı basılıyor. Ben size sivil darbe dönemini yaşıyoruz derken bunu kastediyordum. Gözaltına alınıyorlar, ortada yazılı hiçbir şey yok ama şifai talimat var. Sayın Ağırel’in serbest bırakıyorlar, bir sür sonra nasıl serbest bırakırsınız diye telefonlar geliyor. Yeniden gözaltına alınıyor. Buradan o gazeteci arkadaşlarıma, Terkoğlu’na Pehlivan’a Ağırel’e Çelik ve Keser’e CHP’den sesleniyorum sizler bu ülkenin onurusunuz. Gazeteciliğin hakkını veriyorsunuz. Bunun için bir sivil darbe döneminde size bedel ödetiyorlar ama ödenen bedel Türkiye'nin aydınlığa çıkma bedelidir. Savcı arkadaşlarıma sesleniyorum; talimat aldığınızı biliyorum ama yüreğinizin bir yerinde en ufak bir vicdan kırıntısı kalmışsa süratle iddianameleri hazırlayın ve gönderin. Neyi tutukluyorsunuz siz? Tutuklanma nedeni yok. Ülkede ne Anayasa ne de yasalar geçerli değil. Üstünlerin hukukunun yaşandığı bir süreçteyiz. Yargıyı bu hale getiren bazı hâkimler ve savcılardır. Talimatla karar veren, talimatla iddianame hazırlayanlardır. Onlar sarayın kalemşörleridir."
 
Cumhuriyet

Diğer Yazılarımız